Kitap 1947-1948
yıllarında yazılmıştır. Birkaç farklı isim düşünüldükten sonra kitabın basım
tarihinin son iki rakamının yer değiştirilmesiyle elde edilen “1984” te karar
kılınmıştır. 1948 senesi İkinci Dünya Savaşanın sona erdiği; ancak harp dönemi kaotik
atmosferinin hala hissedildiği süreçte yer alır. Romanın ana karakteri Winston
Smith toplumunu,toplumunun sorunlarını,hislerini, inançlarının tükenmişliğini simgeler. İsmi, savaş sırasında
hem politik hem de aydın bir kahraman
olarak görülen Winston Churchill’le ilişkilendirilmiştir. Soy isim olarak ise İngiltere’de
sıkça kullanılan “Smith” tercih edilmiştir,böylelikle başkahraman
sıradanlaştırılmıştır.
Orwell, karakterini
harikulade biçimde yaratmış ve okuyucunun Winston’a sempati duymasını
sağlayabilmiştir. Karşımızda bir taraftan günlüğüne “kahrolsun Büyük Birader”
yazan veya Julia ile yasadışı ilişkisi olan asi; diğer taraftan yakalanma korkusu
yaşayan paranoyak bir adam bulunmaktadır. Söz konusu kişilik özellikleri ,okuyucusunun
karakter ile özdeşleşmesini; hayatın mekanik ilerlediği, tüm düşüncelerin ve
hareketlerin kontrol edildiği bir toplumda yaşamanın Winston’a verdiği acı ile
ızdırabı hissedebilmesini kolaylaştırmıştır.
İnsan ilişkilerinin,
insani hislerin oldukça zedelendiği Okyanusya toplumunda yabancılaşma
kaçınılmazdır. Çocuklar da dahil herkes bir diğerini izlemek, partiye yapılan
en ufak suistimali bildirmek üzere eğitilmiştir. Winston iyimserliğin mümkün olmadığı, umuttan uzak bir dünyada
yaşamaktadır. Doğruluk Bakanlığı’nda ,geçmişi Parti’nin güncel resmi
kayıtlarına uygun olarak değiştirmekten,başka bir deyişle tarihi “yenilemek”ten
,böylelikle Parti’nin “herşeyi bildiğini” kanıtlamaktan sorumludur. Aslında görevi
ortadan kaldırılmış kişileri aslında hiç
var olmamışlar gibi göstermek amacıyla kayıtları yeniden yazmak, fotoğrafları
değiştirmektir. Orijinal evraklar ise “bellek çukuru”nda yakılarak yok edilir. Winston
tarihte değişiklikler yapabilmekten entelektüel
anlamda haz almasına rağmen, gitgide hakiki geçmişe karşı merak duymaya
başlar,dahası onu öğrenmeye çalışır. Herkesin yalnızca yaşamsal fonksiyonlarını
devam ettirdiği ve Parti’nin buyruklarına
boyun eğdiği bir toplumda Winston, her özgür insan gibi, düşünmeye, sorgulamaya,
sevmeye ihtiyaç duyar.
Winston Smith
geçmişini hatırlamaya çalışır;fakat başarılı olamaz. Yalnızdır, ailesi yoktur,
ailesine ait bir resim ya da bir belge yoktur. Zaman zaman annesi aklına gelse
de gerçek bir duygu yoğunluğu yaşayamaz. Aslında en başta kendi hayatına,
kişiliğine yabancı olduğundan topluma karşı yabancılaşmış hissetmesi sürpriz
değildir.
Kahraman, Zafer
Konakları’nda bir dairede sıkıcı yaşamını devam ettirir; mavi iş önlüğü giyer;kara
ekmek, bitter çikolata ile tatlandırıcıdan oluşan ve Parti tarafından belirli
miktarda dağıtılan yiyeceklerle beslenir; Zafer Cin’i içer yine Zafer marka sigara
tüketir. Her adımının
izlendiği, ağzından çıkan her cümlenin kayda geçirildiği bu ortamda Winston
diğer insanlara inanma hususunda sıkıntı yaşar, bu güvensizlik ile hissizleşir.
Monoton olarak sürüp giden hayatı Julia’yı
fark etmesi ve onunla birlikte olmaya başlamasıyla değişir. Artık dünyaya tek başına
isyan etmiyordur; bir sevgilisi,bir yoldaşı vardır. Parti bu kural dışı aşk ilişkisini öğreninceye
kadar etraftan birlikte soyutlanacak;
topluma yabancılaşmış olma halini beraber yaşayacaklardır.
Güven probleminin
yanı sıra mekanikleşme ve kentsel bozulmalar da Winston’ın yabancılaşmasında
önemli rol oynamaktadır. Yıkık dökük gri binalar, doğru düzgün çalışmayan
asansörler, beklenmedik anlarda kesilen elektrik ile patlayan borular Okyanusya’da
insanca yaşamanın hayli güç olduğunu
göstermektedir. Böyle nedenlerden ötürü de okuyucu ana karakterin uyumsuzluk
sorununu kolayca anlamaktadır.
Özünde Parti
amacına ulaşmaktadır: Parti’nin gizli ekipleri gerçeği değiştirmekte,tarihi
baştan yazmakta, kendilerine karşı gelen kişileri sadece öldürmekle kalmayıp
onların isimlerini ve yüzlerini toplum hafızasından silmektedir. Halkın hangi
koşullarda yaşadıkları ya da nelerden yakındıkları konusuna kafa
yormamaktadırlar. Tele ekranlar vasıtasıyla bireyleri izlemekte ve onlara ne
yapıp ne yapmamaları hakkında buyruklar vermektedirler. Doğal olarak belli
zaman aşımının ardından insanlar böylesi hayat standardına dahi uyum sağlar;
ancak Winston Smith gibi düşünen kişiler bu düzene ayak uyduramaz neticede de
hiç “var olmamış” sayılırlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder